30 Ocak 2013 Çarşamba

...



bir gün,
ismimi unutacaksın,
o gün,
ismini hatırlayacağım,
ve,
yalnız
ölmeyeceksin...

29 Ocak 2013 Salı

lüsid rüya...




dudak kıvrımındaki
matem yaraya
inat
bir kırmızı gonca
olmuş gülüyorsun...
annen kakülü nefes alıyor.

arkaik bir sey-rü sefadan
bakıyoruz birbirimize.
pencere önüne taşlar yağıyor.

cam kırılmasına uyanıyoruz,
bir taş alıyorum eğilip yerden,
bir taş alıyorsun külliyatının kefesinden,
sektirirken haklı hıncımızda,
yaşlanıyoruz...

biz öyle yaşlanıyoruz ki,
belinden uzanıp,
gövdendeki çatlak dünyaya
dokunuyorum,
acelemiz var,
"gitmeliyiz" diyorsun,
hafif meşrep bir şaşkınlığa düşüyor bakışlarım,
mahir gözlerindir,
gözlerimden bakıyor...
o an,
biz öyle yaşlanıyoruz ki,
bütün tanzimlerin
ezber bozuluyor.


                                                                                                                      29.01.2013



28 Ocak 2013 Pazartesi

kara_m_an!...




"kucaklama duvarı" varmış bu...?-şu-o şehirde...
 sensin benim "bu'm"  aNkArA'M!
O! şehirde...
ama kucaklaşmalar da,
hani,
yanak değdirmeler kadar tacizkar,
içtensiz,
sülüktür ya...

...

biz seninle,
sokaklarca sarılıp da,
bulamayanların şehri olalım varsın!...

basit..2






ben senin bahçene daldım...                    
sen ömrümün son kirazını çaldın!



                   

27 Ocak 2013 Pazar

cingıla sarış: devics...




“heaven please, I have fallen

on my knees and out of your arms
take me back Iam good now
heaven please I have given
everything to sing for you
give some back
love now.."

p_azar...




bir kuru dal
bildim ben seni pazar,
peçenden
bakıyorum...

26 Ocak 2013 Cumartesi

not "about": learning requires practices..: ))




I'm writing of me to you,

not "about"!

I've been thinking you...

It's not "aboutness",

is ofness!..



hadsiz, hüdutsuz...





korumak istediğimce,
düğmemi ilikleyip sustuklarımı,
şimdi,
ne gömüyorum,
ne unut_muş gibi yapıyorum,
ne de buruşturuyorum...

canı yanınca
insanın,
yakanın
yarasını koparır,
hatırlatmak içindir bazen,
"anla!" diyebilmek için...

("aşk zamanı yaraları"...)

şimdi,
yalnızca,
müsadenle,
müsadenizle,
"üstü bana kalsın" bir sürüklenişin,
"sahih cümleler
korkuturlar"ının hadsizliğini
yaşamak istiyorum:

seni hüdutsuzca seviyorum...

tam da burada, hadi bırakın kırmızı kalemleri, üstü çiziksiz kalsın şu cümleler... kalsın.. bir seferliğine, yorumun karambolünde, öznesinden kopuk, nesnel bir söyleme dökülmeden..."geçer" nasılsa.. gelir-geçer tablosunda erir gider..


24 Ocak 2013 Perşembe

...





elime, kırık dökük buz poşeti tutuşturup,
"unut" dediler..
teorik kazılarda zihni kararan benken,
nasıl bunca uzun açıklamaları,
nasıl bunca kendinden (_dışarı değil) içeri ezberleri,
bunca,
tarih-arası kurutulmuş söylevlerinde,
nasıl bir deneyim kısırlığı... nasıl?...

kanepe altı toz yığınında,
bu sefer dilime sürdükleri acı biberde,
nasıl bunca zalim...
hepimize kayacak kadar yer vardı oysa...

kıçımı yakma aşamasında,
çoktan yakı sancılarına alışmıştım!...

ben,
elimdeki o buz poşetini
dilime sürdüm...

***
elimize kırık dökük bir buz poşeti tutuşturup,
"unutunuz" dediler,
diyorlar...
ama,
bir fark...
tarih-arasında kurutulamayacak
kadar ıslak anılar,
taze yargılar,
güncel işkenceler..!

***

birine bir nottur: en tehlikeli insan, bir diğerinin mutluluğuna sataşandır! Ama, velev_ki hazırlıklı olsun bir yazılama, kötü ve doğrulamayan bir ezber ve olmayan bir beden akışı, çok daha beterdir!... _ uzaklaşarak git lütfen!...

***

" Ne garip, insan türü ancak  kendini mahvedene aşık olur." cİoRaN


" zaman geçti
  zaman geçti ve saat dört kez çaldı
...
ben mevsimlerin gizini biliyorum
ve anların sözlerini anlıyorum
...

soğuk bir mevsimin eşiğinde
aynaların ağıtı topluluğunda
ve uçuk renkli deneyimlerin yaslı toplantısında
ve suskunluğun bilgisiyle döllenmiş bu gün batımında ... " h.h


***


mutluluk...                                         "ne olur üfleme!"...

bAsİt...






anlayamadığında,
canın sıkılıyor,
anlayamadığımda,
canım yanıyor!...

22 Ocak 2013 Salı

parantez...



" hiç bilmedin kini gızım.. kal sen böyle.. n'apalım"..
babaanne sözüdür ya şimdi,
canım hiç öyle yanmamıştı elbet,
ama,
sonsuzca sandığım,
bildiğim,
ve fakat,
inanabildiğin yere kadarmış
bekleyişin,
emektir,
haktır ya hani...
şimdi sana
geçmiş zamanın
külleri(m!)den,
sonsuz teşekkür olsun,
hikayesinin üzerini
çizemeyen
pinokyo...!

                                                         2: 22.01.2013

22.01.2013





bir ses...
özlem dediğinde
o tını...
sen...
neverlandçenin
en güzel
tümcesi oldun
bugün...!: )...

                                                seninle...başlangıç: tarih atılası zaman: 22/ 01 / 2013

20 Ocak 2013 Pazar

bundandır..



ben...
unutmayım diye,
başında bekliyorum senin!...

kapalının kapalısı!...




kinnamomon!,
büyü dediğinden yitiktir, 
kırık bir çöp parçası elimde...
ve anlamaz şu tarih,
tek bildiğim,
istediğim,
"geçsin!"...!

çünkü...

çünkü bazen,
aynasındır,
en bilmediğinden!... 

...





" Başını omzuma yasla"
öfkemde,
taşıyayım seni...

19 Ocak 2013 Cumartesi

ar_ş_çın...




tarçın:

kok hep!...
kok işte!...
var_mısın? yok musun? sınırın canı cehenneme!_


-sın...
iyi ki!...

hepsi bu...!                                                   kara/an   / 2013/ kayıtsız ölüm!...






ağzı bozuk!...




"canım yanıyor" diyorsun...
"dur!" diyor..
"orada dur!"...
kıyas başlıyor...
oysa o kıyas rölatif!
o kıyas... gereksiz oysa..
ortak paydayı ıskaladığında,
o kıyas çirkin!
hepimizi sürüyorlar bir yerlere,
tasviye ediliyoruz açlık ve sabır
sınavında... !
hey dost! sandığım,
sen bunu görmüyorsun,
ve sen omzumu
"pıh pıh"lıyorsun!...
sonra oturup da sen ideolojiye,
söyleme,
kadına,
ölümlere,
dünyaya dair bir şeyleri hiddetle
ve titri asaletinle
yazıyorsun!
"orta sınıf" diyorsun...
direği göklere dikmişin haberin yok!
sakın!
sakın benden kendine pay çıkarma!
kendi mastürbasyonunu,
ego tatminini
o çok bilmiş psikanalitik bilgin mi?_????????_
ekleyip de,
benden kendini kurma!
seni boşalttırmam!

bunu yaptığındandır,
ne "yol"u ne de
"-daş"lığını bilirsin...
bunu,
benim
üzerimden
kurma!
bundandır, asla göremedin senden öte
sen gibi olanları eşelemekten
göremedin!
bundan,
sürülüyoruz
ayrı ayrı illerde...
ayrı ayrı sınanışlara!...
ve üzgünüm ki,
kof kalıyor söylemin,
toplaşamıyoruz!

bkz.: örn.: tarih karanfilinin boynu bükük..o tek bildiğinden konuştuğun topuk deliği senin tarihin işte!   tarih şimdi: "dede... bana avukat ol diyordun! ama..."... / sen, bana konuştuğun saçmalığında, evrensel mesajlar vermeye çabalıyorsun!... evrensel sana uzak kardeşim!.. dön ve önce " ben!..ben!...ve hep ben!.." sızlanmandan kurtul! sonra yargı nedir belki öğrenirsin!...


kendine fazla gelmişin!
az geri al,
dikiz aynandan kendini
izlersen,
kaza bakidir!

***


17 Ocak 2013 Perşembe

mUt



"Mert dayanır namert kaçar,
Meydan gümbür gümbürlenir.
Şahlar sahi divan açar,
Divan gümbür gümbürlenir."


***

mUt


zaman olmuştu,
çok!
bağı çözülesi dizlerimde
teğet bir dokunuşa
susmak şimdi.
sen bir dili heceledin,
ben dilsiz kaldım!
bilmezsin.

ve
bilmezsin,
bana kaldı
öksüz şiirler,
gecenin sönük
ay ışığı doldu,
sabah da oldu,
bana kaldı,
yazmasam
kalmaya hacet 
olamayacak
şiirler..

bağı çözülmekten
kırık dizlerim,
bilmezsin
sonsuzdur bazen bir dokunuş,
yakandan çekiştirmeye
yaşım büyüktü,
yaşım mı?
yaşamın mı?
...
tekrarı 
pirüpaktır elbet!
sesinin
sözünün
tefekkürü
ezberimde bildiğimin!
bilmezsin!
"keşke yalnız bunun için sevseydim seni"... 

                                                                                                                           17.01.2013 / olsun hep aNkArA / 


15 Ocak 2013 Salı

bir...





bir şarkı bahşet bana,

asfalt yokuşta
mermeri kayıp çocuklar
dolsun içine.
"mevsimi değil!"
begonyalar açsın.
tutsak tınıları
ıslak tütüne
bulansın,
dumanında
o "güzel hüznümüz"
aralansın.
bırak da
ellerinden tanıyayım seni,
cümleler destur dursun!
ıslak paçavralarım
kurumasın varsın.

bir şarkı bahşet,
güvercinler
utanmasın,
bırak
koşarken takılıp
düşsün zamanın,
bırak
peşin-sıra dizelenen
övgüler
yalan!
unut...

bilindik
düşlerden değil,
ilmeği hep kaçık
türkülerden
seslenelim.

bahşet
bir şarkı,
derinimizde
bir kıymık
uç versin,
"menzili"
"çehremize"
karıp
varsın,
kış olsun!
yollardan
dönerken sen,
dünden kalan
demli bir acı çay
olsun...

bir şarkı,

"beklemek" dedikçe,
uçuşan soğuğunda
sakındıklarım
soba kıyısına
vursun.

şarkı,
tül perdesi yırtık
bir yakarış şimdi.
çok değil,
birazdan tarih alıp götürür,
çizdim sanar
bir dişlenmiş kırmızı
kalem,
dibi
yanık kokusu tutanı!

bir,

dir...
bir_in,
bilirim...

olsun!

hem sonra,
sonra hem,

"bir - şarkı - bahşet - bana"

kısmeti
kıymetsiz
sözlerim
kurtulsun...

***
                                                    ankara /16.kış.2013/ o'na..bana..sana..


13 Ocak 2013 Pazar

cetvel!...




anlayamadığınca
yakınırken birisi,
senin
anlatamadığınca
yakınışını duymaz!...


böyle durumlar için,
yargılarımız vardır
bizim..
onları,
oralara
buralara sokuştururuz!
elimizdeki,
su toplamış acıların
cetvelidir!...
şimdi öğüt niyetine
başkasına savurduğumuz,
üstten baktığımız,
yaşadığımızın turnusolu,
çözeltide bir mavi-kırmızı hat...
ebeveyn hayat çıkarımları,
hiç alamadığımız bir öç belki,
ya da başka türlüsünü
bilmediğimizi
öğrenmemekte direniş!...


... ... ... ...

10 Ocak 2013 Perşembe

alın_tı...



" Öpsem seni sabaha dek ve doysam... Doysam ve gitsen... Gelişin sana doyamayacak olmanın acısını çoğaltmasa... Söyle, bu mümkün mü? Konuşmak mı istiyordun, öperek mi?"

                                                                                            s.öz / "ah lena"

g_e_c_e ve bizim çocuklar...





fazla teori,
pratiği çürütüyor...
pamuk şekeri istiyorum...


                              11/ 01/ 2013/ yorulan ve kalabalık adamların seslerinden sıkılan bir zihnin sınanışından...

...



en son ne zaman böyle yürümüştük?
çok oldu,
çocuktum bir vakitler...
ben yaşlarda sen...

omzumuzda ağır yumru kaygısından,
sırtı pek hayattan dem vurdun,
ben de son sarılışımdan,
unuttuklarımdan...
"ben... hep olmayacağım" dedin,
elini tuttum,
hatırlarım diye...
elimin çizgileri kırıldı...
büyüdüm o an,
o an vakitlerden bir vakitti
elbet,
ayazında dondum, kösteği kırılasıcanın...

sen
elası yeşile çalan,
ben kara zembil gözlerimizi
hiç bir dağa kaçıramadık,
yanıp,
bitip,
kül olamadı
saklı yaşında,
bir kadının
yasında...

biz...
yürüdük,
unuttuğumuzca...

***

şimdi,
hiç büyümediğim sümüklü
yakamdan:
"hep olacaksın!... gidemezsin! henüz değil!",
evet,
hala şairlerden korkuyorum,
iyi değil,
güzel yalan söylüyorlar!
ama ve hala,
korktuğum şiirleri
sen öğrettin,
sen
okudun en güzel!...
bir kadının,
o kadın ki,
o fotoğraftaki o bakışında
kalmış zaten sende,
ölümün canı cehenneme!...
bir kadının, yasında...

                                                                               ankara / ocak 2013/ babam'a...


9 Ocak 2013 Çarşamba

kes_iş_im...




seni kırdım mı? nasıl kırdım?
tümcelerinin,
öykülerinizin birleşiminde
aklıma geçen günkü
öğrencim geliyor:

- hocam yarınki dersinize gelemeyeceğim ... ... ...  sebepten.. izin veriyor musunuz?
ben: böyle bir soru olamaz!
- ...???????
ben: izin mi? iyi ama neyin izni? senin seçimin!
- tamam o zaman .... ... ... (rahatlama hali!)

***

geçerken,
bir sehpaya değer dizimiz,
düşer bir şeyler,
döner "affedersiniz" deriz...
geçerken,
bakıp da takılır bacağımız...
düşürürüz...
o başkadır işte...!
tıpkı,
o dizin kemiği,
o sehpanın köşesine çarptığında
birisi "n'oldu?" diye sorar da
ona öyle bir bakarız ya hani,
işte!
o sayfa başındaki
sorunuz
biraz öyle,
biraz da böyle bir kesişim...

emanet...: )






o bana
ayakkabılarını verdi,
ben
bağcıklarımı...
ödünç bir övgü değil,
emanettik..                                                        


 / giderken birbirimizi unutmadığımızca.../ s.acar'a...: )

beklemeden beliren...: )

                                                               



beklemediğim yerden,
soru, sorun yerine
gelen gülümseme,
güzel!...: )
çiçekleri unutmuştum,
beklemediğim yerden...: )






8 Ocak 2013 Salı

pyracantha





sonbahardan
kışa,
boyumdan ufak
dallarından
taneler çalarken,
yüzümden geçen
senin alına alındı,
gülümsedim ben...
yadırgadıklarınca
düştü gözlerim de,
adını
birlikte unuttuk,

ben,
sen ...
kirpiklerimden
tuttun
sandım.

***

Tersten eser de, savurur yüzümü rüzgar. Kıştan başlar bu sefer yani... adları unutulacak meyveler dona-çalar.. kar gelmiş...kış gelmiş evim önüne.. bir gecede ve hem de! en sevdiğimden kırmızı bildiğim: üşümeye alıştım, soğuğa değil!...

*** bazı adlar..ortaya seriverirler gönlünü.../ "ateş dikeni" / "pyracantha"


7 Ocak 2013 Pazartesi

-sa da...



asmanın
dibinde arılar
var...
çekirdek çöplerini yerden
suladıkça
boyu yetmeyen hortumla,
gülüyordu eski zamanlar...
asmanın dibinde,
arılar şimdi...
yaz olmasa da,
sokulup
sokuveriyorlar...

! ...





düzeltelim o şarkıyı,

yine mi kok?
arta kalan
yine mi
demir-döküm
ölümler...
ısındığımızca
soğuk
o bedenler....

-dı, -di...




saçlarıma
fısıldadığın bir tohumun umudunda ben,
öbür yanımda,
koynunda kaybolduğum
sana,
dolanacaktı
ayaklarım...


* anlamak istiyorsan, kıyı şeridindeki evlere bak, orada bıraktım iç geçirişlerimi... deniz-dibi aşınmıştır bir çakıl, yiter-gider olan "son sevda sözleri"ydi.. uç kısımda, ayak bastıkça bir bataklık yamacında butik-otelin balıkçısı... önünde kediler de köpekler de aynı kardeş-açlık türküsündedir.. sızmış bir masa üstü hicaz... o da olmadı, şimdi acı bulutlar sarmalamıştır, ay dediğinin izine bak... uzunca seyrimde bir sabaha saldım düşürüp durduğum düşleri...

tozu kurumuş...


bir kitap dolandı elime, unutmuşum,
beklemekten tozu kurumuş...



* " tanımlara sığmayan sözlerim varsa da
bir gün, kendini deşen hançerden öte
bir şey olmadığım nasılsa anlaşılır."

* " yazıya dökülmemiş masallar,
saza vurulmamış türküler gibisin içimde
unutulmaya yakın, bir köşede saklanan
uyanılmış düşler gibisin gecenin bir yerinde
sabah olunca kopuk kopuk anımsanan

yüreğime oyalar işledi sevdan,
turuncu, mavi
ipekten portakallar
deniz köpükleri,
ama
bütün turuncular donuk bir kırmızıya
ve bütün maviler mora dönüşüyor şimdi"

                                                                          ahmet erhan / sevda şiirleri/ zeytin ağacı

                                                            

5 Ocak 2013 Cumartesi

ortaya karışık, kuru anlatım...


uyarı: edebi bir anlatım bekleme bu sefer! zihin dediğin de donar kalır bir yerde!... kalemi dürter de gönlü yoktur.. anneler dermiş ya "gönlün yoktu zaten..yarım yamalak yaptın" diye... ha öyle işte... bazen öyledir... döküldüğünce bir ıkınış!... gıcık bir "her şeyden biraz"...


***

" Fazla derine iniyor, orada boğuluyorsun" dediler...

Oysa yazarken nasıl da "derinlik" çağrısındaydılar...
Oysa, "şeker portakalı" deyip,
gündem kınayıcı alıntılarda kayboluyorduk...
ve hani
"paylaşım!, kahrolsun sömürü!" sloganlarında, faşizme mezarlar biçiyorduk...

hocam,
uygulamalı ders niteliğiydi..
" kalkıp da kapıya yürüsem" bu edimin derinliği yoktur,
" kalkıp, sizleri protesto amacıyla ve çıkıp gitmek üzere yürürsem"....* hocam,
bu edimin de bir derinliği yok yazık ki..

birisi yakınmıştı: - çektiğim acıyı ne yaparsam yapayım sana anlatamam...
birisi yanıtladı: - o anlatılamıyor işte... o senin deneyimin.. ve aktarılamıyor.. sanki soyut..sanki..
diğeri ekledi: - tam da somut olduğu için anlatamıyorsun!...

***
bazen ve hatta çoğunca gereksiz bir eklemdir "teşekkür",
ey hocam,
ey nergis kokan,
elim ayağıma karıştığınca- yazıktır ki, bu bir "güvensizlik" yaftası yiyor- ki gelinim sen anla, işte tıpkı o acı anlatımsızlığı gibi, bu karışıklık da anlatılamaz!- ,
anlatmaya çalıştım...
dolayım gereklidir bazen!...
eklem değil,
susulduğu kadarınca
kanayana
merhemdi "teşekkür"ün!...
ama yok!
hangi yönelimle olursa olsun,
bir dem dokunduğumuz,
gördüğümüz yok!

***

çınar bildiğim;

bazen,
insan kendini kandırdığını / daim bu!/
fazlaca hissettiğinde,
sen öyle bir çizdin ki altını,
öte sayfalara geçti,
şehir kisvesindeki
gidişin
aitliği!
öyle bir çizdin ki,
isyan bildiğim boş sayfalar,
çizgiliden kareliye döndü!
kareli defter
deliliği kabul etmez!
belirteç gibi,
elinde sopasıyla
kıçına vurup durur
kalem oynatışlarının şaşırdıklarına!
bir, iki, üç...
öyle bir çizdin ki defalarca!
anladığımı bildiğince,
üslubunca davranmama rağmen!
çiziğin,
ötesine geçti canımın!
acıdı bu sefer!
bu sefer... acıdı!
ve her kusur,
ve her kurgu,
işte o kandırmaca,
o fantezi,
o imge...
tam da can yanarken
püskürür,
belirir,
dökülüverir...
ayna,
hep en acı anlarda
dikilir karşına,
ve o an,
o aynadan daha güzeli yoktur yazık ki!
elmalara inat!...
belki de
var saydığım o yanın yoktu..
belki de
yok ediyorsun
gün be gün...
o zaman...
elimdeki çaputlar
ölü mora çalıyor!


* şimdi anlaman için çırpınmak umrumda değil!...

***

" hakikatler... artık onların yükünü çekmek istemiyoruz, ne de onlara kanmak veya suç ortağı olmak... Bir virgül için ölünen bir dünya düşlüyorum.." cioran



tek başına ölüp durduğunda, dokunduğunu sandığın,
ölümüne çentik atabilir...

***




* "burada bir iletişimin gözetimi vardır. Sizlerin tepkisini gözetirim...."

3 Ocak 2013 Perşembe

gemi_ci







gemici,
sür saçlarımdan,
toprak kor,
toprak çatlak,
toprak süngü,
toprak,
sebebi dalgın bir sonuç...
sür saçlarımdan,
deniz kokusu dolsun
içime

ipi kaçar uçurtmanın



...

tutup yakaladığın
o küçük yere sığınabilmek adına,
bildiğin, tahmin ettiğin
ama ayanı beyana karışmasın
istediklerin,
rastlantıdır ya ve bazen fenadır da,
gelir bulur seni...

sen o
"yer" dediğin zeminde
kayarsın...
tırnak geçer etine!
uzunca!
kire bulanmış olanından...!
anlatılar bazen kirli bir karalamadır elbet
ama bazen de
tanıdık olduğundur ya işte
o tırnağı geçirip de en çok
canını yakan
bildiği yerden!
kime inanacaksındır o vakit?


uçurtmanın ipi kaçar...
tuttuklarının
ayak bağı çözülür...

bilmez o!
bencilliğinde,
kibri_t suyu
dökmüştür kök
bildiklerine...
bundandır belki,
ayan beyan etmeye
ağzındaki ekşiliğin gönlü
elvermez...


...