5 Ocak 2013 Cumartesi

ortaya karışık, kuru anlatım...


uyarı: edebi bir anlatım bekleme bu sefer! zihin dediğin de donar kalır bir yerde!... kalemi dürter de gönlü yoktur.. anneler dermiş ya "gönlün yoktu zaten..yarım yamalak yaptın" diye... ha öyle işte... bazen öyledir... döküldüğünce bir ıkınış!... gıcık bir "her şeyden biraz"...


***

" Fazla derine iniyor, orada boğuluyorsun" dediler...

Oysa yazarken nasıl da "derinlik" çağrısındaydılar...
Oysa, "şeker portakalı" deyip,
gündem kınayıcı alıntılarda kayboluyorduk...
ve hani
"paylaşım!, kahrolsun sömürü!" sloganlarında, faşizme mezarlar biçiyorduk...

hocam,
uygulamalı ders niteliğiydi..
" kalkıp da kapıya yürüsem" bu edimin derinliği yoktur,
" kalkıp, sizleri protesto amacıyla ve çıkıp gitmek üzere yürürsem"....* hocam,
bu edimin de bir derinliği yok yazık ki..

birisi yakınmıştı: - çektiğim acıyı ne yaparsam yapayım sana anlatamam...
birisi yanıtladı: - o anlatılamıyor işte... o senin deneyimin.. ve aktarılamıyor.. sanki soyut..sanki..
diğeri ekledi: - tam da somut olduğu için anlatamıyorsun!...

***
bazen ve hatta çoğunca gereksiz bir eklemdir "teşekkür",
ey hocam,
ey nergis kokan,
elim ayağıma karıştığınca- yazıktır ki, bu bir "güvensizlik" yaftası yiyor- ki gelinim sen anla, işte tıpkı o acı anlatımsızlığı gibi, bu karışıklık da anlatılamaz!- ,
anlatmaya çalıştım...
dolayım gereklidir bazen!...
eklem değil,
susulduğu kadarınca
kanayana
merhemdi "teşekkür"ün!...
ama yok!
hangi yönelimle olursa olsun,
bir dem dokunduğumuz,
gördüğümüz yok!

***

çınar bildiğim;

bazen,
insan kendini kandırdığını / daim bu!/
fazlaca hissettiğinde,
sen öyle bir çizdin ki altını,
öte sayfalara geçti,
şehir kisvesindeki
gidişin
aitliği!
öyle bir çizdin ki,
isyan bildiğim boş sayfalar,
çizgiliden kareliye döndü!
kareli defter
deliliği kabul etmez!
belirteç gibi,
elinde sopasıyla
kıçına vurup durur
kalem oynatışlarının şaşırdıklarına!
bir, iki, üç...
öyle bir çizdin ki defalarca!
anladığımı bildiğince,
üslubunca davranmama rağmen!
çiziğin,
ötesine geçti canımın!
acıdı bu sefer!
bu sefer... acıdı!
ve her kusur,
ve her kurgu,
işte o kandırmaca,
o fantezi,
o imge...
tam da can yanarken
püskürür,
belirir,
dökülüverir...
ayna,
hep en acı anlarda
dikilir karşına,
ve o an,
o aynadan daha güzeli yoktur yazık ki!
elmalara inat!...
belki de
var saydığım o yanın yoktu..
belki de
yok ediyorsun
gün be gün...
o zaman...
elimdeki çaputlar
ölü mora çalıyor!


* şimdi anlaman için çırpınmak umrumda değil!...

***

" hakikatler... artık onların yükünü çekmek istemiyoruz, ne de onlara kanmak veya suç ortağı olmak... Bir virgül için ölünen bir dünya düşlüyorum.." cioran



tek başına ölüp durduğunda, dokunduğunu sandığın,
ölümüne çentik atabilir...

***




* "burada bir iletişimin gözetimi vardır. Sizlerin tepkisini gözetirim...."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder