8 Aralık 2012 Cumartesi

korkarım...



geç kaldığına, hala yetişemiyorsan, sonsuzca bir geç kalıştır o artık...!

ve bir kez daha:



yorgunluğun o belirsiz özneleri..

nasıl özetlenir bu?..:
o adımı atamayacaksan, benden çekecek isteme! 
ego problemine anlayış yerine kayıtsız kalmak istiyorum artık!.. bir de seçimlere!..
yoksa.. elini atsan bir bahane.. 
isteğinin
eyleminin sorumluluğunu al!
gökten düşen elmanın peşinden koşmadım!
elmayı uzatan, uzanan...ilişkisellik!... durmak..düşünmek!.. 
portakalı soyup da uydurduğun yalanda,
düzmece ahlakındaki
bütün olumsuzlamaların öznesi oldum..
özne?
ahlak?
-sızlık?
.. 
beni övme..
beni çözümleme..
bana sorma kendini..
gel..
senin düzleminde,
çay içelim.. şekerli mi şekersiz mi bellediğimizi, bilmediğimiz sayıp her seferinde soralım..
ne demeli ki?
eksik sarılalım..
... ... ...
ama
bu üzerine
tonla cümle kurulası ağırlığı
bana yıkma!..
kuramam..
kurmak istemiyorum!...
... 


***


çirkinlikten kırılıyor bilgi dediğin!...
ve hatta çokça yaşanmışlık da...
kalsın!
cahil dediğiniz insanlar,
yürürken uğradığım kediler,
köpekler,
hepsi daha pürüzsüz!...
kalsın olur mu,
kadınıyla erkeğiyle siz...
bana bildiklerinizi anlatmayın artık,
onlar mı sizi böylesine kaba,
böylesine umarsız kıldı?
acının hududu - hesabı yoktur!...
en fenasıdır 
bulur seni!...
eyvallah!..
ama,
en korkuncu,
yaşadığı acıları sınayan insanlardır!
yakınlığı da küstah bir dokunuş olur artık...
sen,
hesapsızca yakasından boynundan
çekip
öpersin!...
ama onda hep 
aynı cebir!...
en çok bundan korkarım!...
ve...
anlayınız!
onca açık_?_ mış_?_ kelime
karşısında
bir iki leke bırakırım sözcüklerdir benimkiler..!
maruz kaldıklarımın
hatırına değildir mecazlarım,
üzgünüm,
sen de maruz bırakmaya çabalayansın!
ne kadar komünal sarılışsa bir davaya,
ne kadar söz bırakmayansa acısı...
ama o kadar da bencil...
o kadar da vurdum-duymaz olsun
kulaklarım deyişleri!
bir adam bildim,
kadınları kibrit çöpü gibi biriktiriyordu,
öyle yanmış içi ki...
en ilkelinden ona yanamayanları
bir kutuda...
sonra..
içinden bir tanesi
kav oldu...
tutuştu birikenler...
adam yüzü-gözü yara,
"yanmadım ben" derdindeydi...
yanmayalım!
koşmayalım!
aman!... acıların bileşkesini kuralım birbirimizde!
durun işte beyler,
orada,
tam da olumsuzluyorum sandığınız yerde
bir sözü,
bir tanımı yüceltişiniz!
aşktır bu...
fena olanı sonrasındadır esas!...
esas siz şimdi,
sarkmayınız omzumdan
bir gece vakti,
aynı gökyüzüne bakmıyoruz!
şimdi,
güzelce dokunduğunda kalsan daha da iyiydi,
onca açıklama,
ve vicdan-ı zuhur yerine...
hayır, 
değer vermiyorsun,
senin kibrit çöplerini görebiliyorum!...
kavdan beterdir dilim,
beterdir de üstelik sevişim!...
geçiştirmez!...
ben o kutuya sığmam!...
eteklerimi
örtmeyi bildim gerektiğince!...
"geldiğini anlamadan gittin" demişti bir kadın ya da adam...
stok değilim ben ki , aceleden söz edesin!...
akrebi senin yelkovanında unuttuğun,
diğerinin zamanıdır!..
o cümlelerde yitiyor işte,
bir
"bekleme odası"na vuruyor her şey..
anlam dediğin,
seri üretimde kayboluyor!...
en çok ben,
uykuyu bilmeyenden,
sarıldığında kendini tanrı ilan edenden,
ve ben en çok,
haritayı yalnızca ülkesinden çizenden
korkarım!...

buyurun açıklık bayım:

- İnsan çarpışabilir,
 Canan da bir insandır,
 Canan da çarpışabilir...

- İnsan şaşırabilir
 Canan da bir insandır
 Canan da şaşırabilir

- İnsan kırılabilir- kalıpsız bir dil yoksa, kırılmak diye de bir şey vardır!-
 Canan da bir insandır
 Canan da kırılabilir

- İnsan aşık olabilir
 Canan da bir insandır
 Canan da aşık olabilir

- İnsan farkedebilir
 Canan da bir insandır
 Canan da farkedebilir

- İnsan "sen yapma bunu bari" diyebilir
 Cana da bir insandır
 Canan da "sen yapma bunu bari" 
diyebilir...

***

ben alışıla-gelen bir duruma etik bir soru yöneltiyorum diyen Levinas
bile yetmezdi bana
ama en açık olanın
en karaya çalışını bile görünce,
kavramlar bayım!...
kavram hırdavatçılığı,
dokunuş müptelalığı,
her türden çalan "seçimin yoksunluğu"nda
geride kalan yıpranmış bedeninle...
en çok bundan korkarım!... 
bir anlam söyle,
bin ah işit!
... ... ...
yok ben korkarım!...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder