29 Aralık 2012 Cumartesi

yOk öYlE dEğİL o! ...



rakı kadehini
sert zeminde çınlattı...

"zaman be! zaman işte..." "zamanın işi..."

başımı kaldırıp bakmadım...
rakıdan derin bir yudum, uçuk olup kaldı midemde...
"kaç yaşındaydın sen o zamanlar?"...
"ulan kız... ne sevmiştin..."

-"abiiiiiiii!" zihnime vuranı da tuttum, aynı sabit mümkün varlığın olgunlaşmış masa halindeki yaş halkalarını sayıyordum....
- "sen şimdi bundan ayılıp bayılıp, kodun bedenini bir yana yine.."

-"hayır!" cıyaklayamayan kalın sesim!...
... ... ...

-" kızım... bırak şimdi..şu adamı...o iş belli!..."

-"ziyadesiyle dostlar... ama ..." (başımı çevirip gözlerine dikip...)
-"ama sen ne o hikayeden bir şey anlamışsın, ne de bundan anlıyorsun be abi... eyvallah!"...



***

seni 15 yıl sonra görüp de sohbet ettiğime sevindim Eren Kırmızıaltın!... o odadaki herkesten daha iyi bilirim, ne zaman gülersin ve güldüğünde sol yanağında daha da belirgindir gamzen! Ne zaman kalkar gider, ne zaman şaşırır, ne zaman sinirlenirsin... Çekinirsen, söyleyemediklerinden kızarır yanakların.. bilirim!...
seni gördüğüme sevindim. / nokta!...

her deneyimi birbirine yontmaya kalkarsak, deneyim çokluğundan, perspektiften de söz etmeyelim!.. ve her bükülüş, rahatsızlık, psikolojik olduğunca biyolojiktir de...

***

daha anlaşılır vuruşlar adına,
kendime dönüp de sorduklarımla,
sarıp sarmalanacak bir kar yokken,
sarıp sarmalanacak sorgulamalarla,
"tadilat nedeniyle kapalıyız"
tabelası gibi,
matkap seslerine garktır şu zaman...
-ki "iyi yıllar" dileği en fazla bir devrim düşüdür ...
üşür o da kayıplarında,
ölümlerinde de,
başka türlü söylenir...

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder